KELEBEK TOZU DÖNÜŞÜM HİKAYESİ


KELEBEK TOZU DÖNÜŞÜM ATÖLYESİ 

KOZADAN KELEBEĞE...


Bu dönüşüm yolculuğu benim için paha biçilmez bir değere sahip. Sizlere bu hikayenin nerelerden nerelere geldiğini paylaşmak isterim. Belki ilham verir, belki bir kapı açar, belki de bir şeylere başlamanız için ilk adımınız olur kim bilir…Çünkü bu bir dönüşüm, kendinle savaş, azim, çaba, inandığının peşinden gitme ve çok çalışmanın hikayesidir. Başarı diyemem çünkü başarı herkese göre çok farklı, belki benim başarı dediğim sizin için sıradan bir şeydir bilemiyorum ancak bence fena bir hikaye değil, bakalım siz ne hissedeceksiniz. Sonrasında benimlede paylaşırsanız ne güzel olur.
Yıl 1995 mesleğe (otelcilik) yeni başlamışım, acemiyim, ürkek ve tecrübesizim. Ancak bildiğim bir şey var o da İngilizceyi ve insanlarla iletişimi çok seviyorum. Stajdan sonra ilk otelim uluslar arası ve İstanbul’un en zor otellerinden biri Holiday Inn Crowne Plaza. Neden zor çünkü bilgi, tecrübe, sıfır hata, yüksek standartlar ve iyi bir İngilizce gerekli. Bende hangisi var? Neredeyse hiç biri...Başladım çalışmaya, bir hayli zorlanıyorum, santraldeyim ve uyandırmaları kaçırmamak için yabancı misafirler uyandırma saati verdiğinde elim ayağım titriyor ve şefime bağlıyorum filan o durumdayım, neyse gel zaman git zaman günler geçti ben inanılmaz zorlandım ancak yetişebilmek için herkesten fazla çalışıyorum, çift mesai yapıyorum, gündüz okula devam ederken gece vardiyasında kalıyorum, hem İngilizceme iyi geliyor hem de o sakinlikte çok daha iyi öğreniyorum, otelin standartları çok yüksek, yabancı denetçiler geliyor gizliden, ses kaydı alıp raporluyorlar, yüzde doksan başarı puanı alamazsan işten çıkartılıyorsun derken, resepsiyona geçmeye karar verdim, müdürüme gittim, paylaştım, kadıncağız bana dedi ki, “ Feyzacığım, çalışkansın iyisin ancak resepsiyon tecrübe ister, İngilizce ister, her şey bir yana sen o kadar küçük görünüyorsun ki bir sorun çıktığında başa çıkamazsın, höt deseler deskin altına kaçarsın, zor yani”. Olsun dedim ben çift vardiya çalışırım, siz hazırsın deyince geçerim. Delirmişim çünkü çift vardiya demek sabah 05:15 te servis alıyor ve devam ettiğinde gece 12 de evdesin, öyle bir düzenden bahsediyoruz. Ben bu şekilde üç ay devam ettim, kilom 45 ama azmim yerinde. Sonunda beni resepsiyona aldılar, aldılar da kuş mu kondu, kasayı da verdiler içinde hesabını kuruş kuruş vereceğim bir para ve ben daha kasanın kilidini açamıyorum ellerim titriyor, şeflerim acayip zor adamlar, standartları çok yüksek ve canıma okuyorlar. Ben ne bileyim o şeflerin şimdi en iyi dostlarım olacağını ve hala birbirimizden kopmayacağımızı. Ama işte insan olayların içine bağdaş kurmuşken mucizesini anlamıyor. Gel zaman git zaman artık resepsiyondayım, çok eğleniyorum, misafir ilişkilerim şahane ve teşekkür mektupları alıyorum, kaldı ki onları hala saklarım, baktıkça gözlerim dolar. Okullar bitmiş ve iyi para kazanıyorum. Ve de artık I can speak English, oh beeee, istersen konuşma o da ayrı. Orada beş yıl çalıştım, muhteşem dostluklar ve inanılmaz bilgiler öğrendim, bir hayli donanımlı olarak Dedeman İstanbul Oteli’ne Konuk Hizmetleri kısmına geçtim. Bambaşka bir ortam, bambaşka bir bilgi ve değişik bir misafir profili. Görevim çok çılgın, tüm şikayetler bana gelecek, çözecek, raporlayacak ve iyileştireceğim. İşte psikoloji merakım orada depreşti, inanılmaz olaylar dinliyorum, her dilde, her türlü insandan. En komiği, belki de trajik olanı ne biliyor musunuz?...Otelle ilgili şikayetle başlayıp, on dakika sonra bi bakıyorsunuz konu ailesine, çoluğuna çocuğuna dönmüş ve her şey unutulmuş. İnsanların yalnız hissettiklerini, tek ihtiyaçlarının onları gerçekten dinleyen birilerinin varlığı olduğunu ilk orada anladım. Dinliyorum, dinliyorum, dinliyorum….
Ben böyle dinlemedeyken zihnim uçuşlarda, tam bilmese de bir ihtiyacı var ve debelenip duruyor. Herkesle, her şeyle konuşuyorum, bir sürü farklı konular okuyorum, enerjileri seviyorum, insanların enerjilerini nasıl yükseltmeyi başarıp aynı başarıyı kendilerini yere yapıştırmada da kullandıklarını şaşkınlıkla izlerken o aralar çok fazla duyduğum bir konuya takılı kaldım; Reiki. Nedir, ne değildir derken araştırmaya başladım, nasıl havalı, nasıl revaşta anlatamam. Eğitimler alınıyor, sertifikalar veriliyor, insanlar elleriyle şifa dağıtıyorlar derken eğitim veren bir yer buldum, Mine Dural diye bir hanım, güzel ve güvenli görünüyor fakat ufak bir sorunumuz var, ben eğitim günü nöbetçiyim, yani hiç bir yere kımıldayamam ve eğitim iki saat sonra, aynı zamanda da Asya tarafında, ben gayet Avrupadayım. Beynim yanmış ve yerimde duramazken bir müdür arkadaşı gördüm ve dedim ki noooolur ama nooolur benim yerime nöbet tut, böyle bir eğitim var ona gideceğim, söz senin için iki gün nöbete kalırım. Adamcağız şaşırdı, çoluğu çocuğu var, haftasonu, Genel Müdür ne der diye kurumsalın acı gerçeklerini bir kez daha yüzüme vururken, bir anda tamam dedi, git hallederiz. Ben onu duyduktan sonra eğitim yerine varana kadar ki zamanı hatırlamıyorum. Acayip heyecanlı birazda tırsak bir şekilde yere vardım, neden tırsak derseniz gittiğim yer homeoffice, yani birinin evine gidiyorum aslında, kimseyi bilmiyor ve tanımıyorum, onu geçtim eğitim enerjilerle ilgili, yani her şey soyut, ben bir bulutun içinde içeri girdim. Girmez olaydım dermişim, yok yok hiç öyle değil tam tersi insanlar sanki yüzyıllardır tanışıyoruz gibi davranıp hemen içeri davettiler, aç mısın bir şey yer misin, eğitimemi geldin, neler yapıyorsun, balkon şurası, tuvalet şurası diye beni bir oradan bir oraya dolaştırıp durdular, sohbetler sohbetleri açarken sonunda başladık. O kadar tatlı bir kadın ki Mine, enerjisi güzel, kendi havalı, bu arada ev şahane, önü boğaz manzarası arkası orman, insanlar eğlenceli, meraklı ve öğrenmeye istekli, enerjiler anlatılıyor, reiki, şifalar derken ben akşam üzeri ancak eve varabildim. Fakat şöyle bir durum var tabii, anneme eğitim var demişim, detaylarını içerikten dolayı verememişim ve o saatte gelince annem bi carladı çünkü hiç anlamadığı ve asla anlamak istemediği, kafasını karıştıran bir konu. Ben bütün reiki uyumlaması, sembol, koruma, enerji ne varsa kendisine gönderdim ama yok, neticede annem, görünmez göbek bağı gücüne bizim reiki dayanamadı ve o akşam bir hayli zorlandım. Ancak mutluyum, sanki elimde sihirli bir değnek var gibi dolaşıyorum etrafta, çok fazla reiki seansı yapıyorum, anneminde arada başı tutuyor, sanada yapayım diyorum ama o keskin ve delici bakışlarını aşamıyorum. Hemen günah çıkartayım ve vicdanımı onarayım, annem aslında muhteşemdir, ancak korktu korktu, bu kız nereye gidiyor, tarikatmıdır, hocamıdır, elinde kitapçıkla geldi, enerji verecekmiş, tek çocuk, kız çocuk noluyo diye, ben onu şimdi anlıyorum. Bu cümlede "şimdi" kısmı önemli tabii, onun yerine "ancak" da kullanılabilir.
Tüm bunlar olurken kurumsal iş yaşamının karmaşası ve aynı zamanda rutini beni bir hayli zorladı ve sahnede olmak isteğim gün geçtikçe beni sarıp sarmaladı. Tiyatroya olan özlemim bir tarafta, ben tüm kural ve olması gerekenlerle bir tarafta uçuşurken bir çare bulmak gerektiğini anladım ve bir gün çalıştığım otele bir eğitim şirketi geldi. Bu arada otelde kalite kontrol ve iç denetçi eğitimi almışım, o konuya bakarken bir taraftanda hala şikayet dinleyip çözüyorum. Misafirlerle savaştığım yetmezmiş gibi sistem kurma, standartlaşma ve denetim sonuçlarının yönetim kadrosunun egosunu ciddi tehdit etmesi sonucu o tarafla ciddi bir mücadeleye girmişim çünkü yaşadığımız coğrafyada sistem kurmak, yürütmek, standartlaşmak ve hata var diyebilmek gerçekten bir hayli delilik. Eğitimler almak istiyorum, kendimi geliştirmek, dönüştürmek istiyorum filan derken o zamanlarla eğiticinin eğitimi diye adı tekerleme gibi olan maliyeti bir hayli yüksek bir eğitim var, eğitmen yetiştiriyor. Otelin kendi kadrosuna kalite kontrol ve ISO ile ilgili eğitimler versem de bu dışa açılmak için yeterli değil. Yine rahatsızım, yine sorgulayıp hayalime ulaşmak için çareler ararken Genel Müdür yanına çağırdı ve dedi ki İnsan Kaynakları Müdürümüz doğum iznine ayrılacak, eğitim kısmına senin bakmanı istiyorum. Dedim muhteşem ancak diğer kritik görevler ne olacak, özellikle kalite denetimleri kısmı, çünkü denetimden kalırsanız belgeyi kaybedersiniz, yaparsın dedi. Ben elimde bir "yaparsın" kutusu çıktım odadan. O günden sonra eğitim şirketleri ile görüşmek, değerlendirmek ve otelin tüm eğitimini organize etmek işleri bana kaldı. Çevrem bu konuda o kadar gelişti ki sanırsınız eğitim koordinatörler üstüyüm, her şeye karar veriyorum, çalışanlar eğitimler alıyor, takip ediliyor, raporlanıyor, kendim eğitimler hazırlıyorum veriyorum filan, iyice coştuk. Ve farkettim ki bu konuda iyiyim çünkü tiyatro okudum dört koca yıl, sahne bana oyun alanı. Bir eğitim şirketi beni pek bi sevdi, ben onlara bayıldım ve bir anlaşma yaptık, o meşhur "eğiticinin eğitimi" eğitimini onlardan alacağım, onlarda otelle anlaşmalı oldukları için bana indirim yapacaklar. Sonuç, haftanın yedi günü full çalışıyorum, akşamları denetimler olursa geç vakitlere kadar oteldeyim bazende kalıp sabah işe devam ediyorum, haftada bir oniki saat çalışıyorum, nöbete kalıyorum ve ertesi gün devam ediyorum. Ve sorun olan her şeye reiki sembolü çiziyorum, kendim dahil :)))) e öğrendim ya. Ancak mutluyum, çok mutluyum çünkü istediğim her şey gerçekleşti. Haftaiçi otelde haftasonu dışarıda çalışıyorum, delirmişim. Gayet etik yollarla çalışıyorum çünkü haftasonu eğitimlerden ücret almamak koşulu ile anlaşmışım, çünkü zaten para kazandığım bir işim var. Para almadan çalışılırmı saçmalama diyenlerinizi duyar gibiyim, ancak o parasız işlerin benim sonraki hayatımda bana mucize getireceğinden henüz kimsenin haberi yok. Anlatacağım...
Günler geçiyor, iş tecrübem katlandıkça katlanıyor ve güçleniyorum. İş hayatı nedir sizce? Proje, müdürcülük, bilgi vs değildir dostlar. İş hayatı sadece ve sadece iletişimi çok çok iyi bilmektir. Süper bir mühendislik firması kurman için mühendis olmana gerek yok, sağlam adamları seçip güçlü iletişime ihtiyacın var sadece. İşi bilmene de gerek yok, bilmediğini bildiğin ve bilenin işine karışmadığın bir haddin olsun yeter.
Tüm bunlar şahane devam ediyor ancak benim yine bir rahatsızlığım var, kafamdaki yapbozu tamamlayacak bir şey lazım. Burada paylaştığım "rahatsızlık" modeli huzursuzluk ya da mutsuzluk değil, tatminsizlik hiç değil, daha fazla şeyler yapabilirim, enerjim, kafam buna uygun, daha fazlası var ve içeriden beni sürekli dürtüyor, enerji patlaması gibi düşünün. Bu rahatsızlık konusunun üzerinde neden duruyorum bir ara hatırlatın çünkü orası çok kilit bir nokta. Herhalde yazarken tek yazamayacağımız kelime "hatırlat", karşı tarafın bunu yapması tıbben imkansız. Neyse şimdi niye rahatsızım, aklım sorgularken soruları çok sevdi, soruları sorarken de şu soruyu sordu; neden sürekli yargılıyor ve yorumlar yapıyoruz, onun yerine tam olarak ne olduğunu öğrenmek için soru sormuyoruz?
İşte bu "neden sormuyoruz" sorusu bakın beni nereye götürdü; profesyonel yaşam koçluğu ve ICF. House of Human'da koçluk eğitimlerine başladım, o kadar keyifli, akıllı, sistemli ve çözüm odaklı bir yaklaşım ki size anlatamam, ancak bir koçluk eğitimi ya da seansı alırsanız bu beyin çözülmesini yaşarsınız. Güçlü sorular tam bir soru mühendisliği hatta soru mucitliği, yok yok beyin madenciliği:))) Hayatımda bir çok konuyu bu yaklaşımla çözdüm biliyormusunuz, çünkü yorum yapmanıza, başkasının yerine düşünmenize, o yükleri almanıza gerek yok, sorun yeter. Kendinize sorun, başkasına sorun, sorgulayın, yargıdan uzak, suçluluğa uğramadan, kurban haline geçmeden bir çocuk edasıyla sorun, sadece sorun, bakalım zihniniz, karşı taraf, sistem ne diyecek.
Ben sordum, bir daha sordum ve bi daha sordum, sonunda sistem bana dedi ki artık uçma vakti. İlkel zihnimde bir yandan diyor ki nereye nereye yere çakılırsın, 23 yıl boyunca 9-6 çalışmışsın, akbil, yemek hep önüne gelmiş, nereye saçmalama. Hani size ücretsiz çalışılır mı delirme dediğinizde bir mucizeden bahsetmiştim, o mucize neydi biliyormusunuz, benim otelden ayrıldıktan sonra aldığım en anlamlı iş teklifi ve en hissi iş yeri idi, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Genel Koordinatörlük görevi, yıllar geçecek oradan ayrıldıktan sonra da bir yıl yedek yönetim kurulu üyesi olma gururunu yaşayacaktım ki bundan teklifi aldığımda haberim yoktu. Genelde mucizeler habersiz ve kendini belli etmeden gelir:). O kadar büyük bir hayat tecrübesi ki dostlar size anlatamam, insanların yaşamları, zorluklara karşı duruşları, toplanan yardımların ulaştırıldığı yerler, eğitime gittiğinizde o çocukların gözlerinde ışık, şartları sebebi ile hiç bir haklı sebep olmamasına rağmen ki başarıları, böööyle hayranlıkla izleyip bakakalıyorsunuz. Orada ki deneyimlerimi bu kısıtlı alanda anlatmam mümkün değil o sebepten hiç girmiyorum, neden çünkü kapıyı aralarsam ve içeri girersem çıkamam, benim için anlamı büyüktür, hala gençlere eğitim vermeye gidiyorum ve hala bende inanılmaz emeği olan Aysel Hocamla görüşüyorum (Prof. Dr. Aysel Çelikel, ÇYDD bir önce ki dönem Başkan). Ben bu duygusallıkların içinden ahenkle geçerken 2006 yılında kurulan feyzalıhayat kişisel gelişim artık bunca eğitimden sonra gelişmeli, dönüşmeli, evrilmeli, çevrilmeli diyerek 2013 yılında KELEBEK TOZU DÖNÜŞÜM ATÖLYESİ'ni kurdum. Zaten bu atölye ancak böyle bir yolculuğun sonunda kurulabilirdi, takdir edersiniz ki kozadan çıkmak kolay değil. Dört yıllık muhteşem bir tecrübenin içinden sıyrılıp ÇYDD' den resmi ayrılıp gayriresmi olarak hala devam eder halde kendimi kendi işimin tam ortasında trans halinde buldum, bu transtan çıkınca bakın neler oldu
Tüm öğrendiklerim, tecrübelerim, yarattığım güzel çevre ve mesleğim önümde, geçmişim arkamda, umutlara sarmalanmış geleceğim önümde dans ederek yürürken vay be dedim neler neler oldu. İşte tam da bunu diyorum, neler oldu? peki insan neden bunları yaşar? seçtiği için, bilinçli bir seçim mi hepsi? çoğunlukla, peki neden özellikle bunları seçer derken gördüğünüz gibi ben yine rahatsızım :)))) yine sorgudayım ve beynim 10000 watt, yaşasınnnn. Bu beni nereye götürdü; tabii ki daha derine ve derine, yüzeyde bunlar varsa aşağıda bunları yaratan, bağlantıda olduğu bir şeyler olmalı, peki bu bilgiye nereden ulaşacağım, ne öğrenmem lazım; psikoterapi, ve tabii ki dört yıl sürecek olan 90 video, 52 kitap - her biri ortalama 700 sayfa yanlız yanlış olmasın-, 90 günlük birebir eğitim, 40 film analizi, aynı zamanda supervisionu ve her ay sınavları olan, bitirebilirseniz de seanslarınızı raporlayıp videolarla teslim halinde uluslararası diploma sahibi olacağınız bir programa girdim. İçinde tamamlayıcı NLP ve Quantum eğitimleri de mevcut, onların video, ders, sınav ve vesaireleri ayrı tabii. Yaşasın delilik, yaşasın Deliliğe Övgü (Erasmus), yaşasın bilgi, yaşasın felsefe, yaşasın hayat, yaşasın tüm yaşayanlar.
Artık sürekli ders çalışıyorum çünkü koçluktan sonra yüksek lisans ya da aile danışmanlığı için sosyoloji okumaya karar verip tekrar üniversiteye de yazılmışım ancak en önemlisi kızım doğmuş ve lohusayım, yani artık bir canavarımmmm, hepinizi yerim, yaklaşmayınnnn. Neyse ki bir zayii vermeden bu okullar dersler neredeyse bitti, çok çok net söylüyorum eşim ve ailem her açıdan destek olmasa tek parça bitirmem pek de mümkün değildi. Annemin ben gençken söylediği ve benim sürekli ona çemkirdiğim çümlede bana kapak oldu: bak kızım eş önemli ama onun ailesi çok daha önemli. Kadıncağıza neler etmiştim olurmu öyle şeeey ailesiylemi evleneceğim diye. Evren bana çok kızmamış olacak ki yere yapıştırır haliyle değil de çok dolu dolu, mutlu bir tecrübe ile yaşattı, yoksa yanmıştım.
Yolun neresindeyim gerçekten bilmiyorum, oyun terapisi eğitimi aldığım bu günlerde hedefim sitede adı geçen atölyeleri sizlerle paylaşmak, ruh, beden, zihin dengesi barındıran içeriklerle onları taçlandırmak. Çok fazla çöp bilgi, çok fazla sertifika ya da diploması olmayan insanlar var, e olacak tabii sistem bunu gerektiriyor, sizlerden ricam lütfen kiminle çalıştığınızı ve size düzeleceksin diyen sistemi çok iyi araştırın, sorgulayın, didikleyin ve sakın bilgiler tam olamdan kendinizi teslim etmeyin. Mevzuu koçluk seviyesindeyse akredite bir koçla, psikolojik bir hali varsa bir psikolog ve gerekli ise onun yönlendirmesi ile bir psikiyatristle çalışın. Biz öyle yapıyoruz, bizim alanımızsa harika işler çıkartıyoruz, değilse çalıştığımız psikolog ve psikiyatrist olan sağlam insanlar var onlara yönlendiriyoruz, beyninizi ne olduğunu tam anlamadığınız birine bir sisteme teslim etmeyin.
Bize gelin sizi yönlendirelim, bizimle çalışmanız harika olur ancak olamıyorsa da etik yönlendirmeler yapalım, çok güzel bir mekanımız var Art'ist Atölye Cafe, şahane bir sahibi var Özge Hanım, sizlere daima destek olurlar ve bize ulaşmanızı sağlarlar. Bizler ekip olarak mutlu ve umutluyuz, siz de öyle olun, olun ki ilerleyebilelim:)
Sevgilerimizle...
Aaaaaa ama aşkolsun hani bana "yine rahatsızım" meselesinin hikayesini hatırlatacaktınız, ama kaldı şimdi yazının bir yerine yerleştiremem ki ben onu uffff, neyse ofisimize kahveye gelin orada mutlaka anlatırım söz :)


Feyza Güngeviş